"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimlerini benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç: ''Polis, henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi değildir." diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek: ''Demek, adliyeyi ıslah etmek, yönetim şekline göre düzenlemek lazım.'' diyecek. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.

Diyecek ki: "Ben; inanç ve düşüncemin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Başbuğ Gâzi Mustafa Kemâl ATATÜRK

Milli Eğitim'imiz, Fulbright Anlaşması ve İsmet İnönü

Unknown | 12:03 | 16 yorum

Milli Eğitimimiz, 27 Aralık 1947'de imzalanan “Fulbright Antlaşması” ile; Türkiye ve ABD hükümetleri arasında eğitim kurulu kurulması hakkındaki anlaşmanın sonucu olarak, bütünüyle Amerika'lı uzmanlar ve CIA tarafından, Amerikan çıkarları doğrultusunda biçimlendiriliyordu.

Senatör Haydar Tunçkanat’ın, “İkili Antlaşmaların İç Yüzü” ve “Amerikan Emperyalizmi ve CIA” adlı kitabında açıkladığı üzere, 27 Aralık 1947'de imzalanan eğitim kurulu’yla ilgili anlaşmanın 5. maddesi şöyleydi:

"Kurul; dördü TC vatandaşı, diğer dördü de ABD vatandaşı olmak üzere, sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak, Türkiye’deki ABD heyetinin başı Amerikan büyükelçisi, kurulun fahri başkanı olacaktır.Komisyonda oyların eşit oluşması durumunda kesin oyu misyon şefi (Amerikan büyük elçisi verecektir.”

Kurulun ABD vatandaşı olan dört üyesinden ikisinin, elçilikteki CIA mensupları arasından seçileceğinden kuşku duymamak gerekir. Böylece, CIA, Milli Eğitim Bakanlığı’na rahatça sızma olanağı bulacak ve kurul üyesi sıfatıyla; öğrenci ve eğitim üyeleri arasında casuslar devşirmekte hiçbir güçlükle karşılaşmayacaktır.




Okul kitaplarına ve ders kitaplarına Amerikan hayranlığının etkinliğini artırmak için malzeme hazırlayacaklardır.

O günden bugüne kadar, Milli Eğitim'imizi ve daha pek çok bakanlığımızı Amerikalı uzmanlar yönlendiriyor.

''FULBRİGHT'' kurulu adı altında, Türk Milli Eğitimini biçimlendiren kurulun başında, Amerikan büyükelçisi oturmaktadır.

İsmet İnönü: Türkiye'nin, Amerikan'ın yarı sömürgesi olduğunu, yalnızca Milli Eğitim’in değil, diğer pek çok bakanlıklarının, 1949'dan başlayarak Amerikalı uzmanlar tarafından yönetildiğine ilişkin acı gerçekleri 1963'de, timsah gözyaşlarıyla şöyle itiraf etmişti.

''Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlenmesini istiyoruz. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum sonucu bana gelmeden, Waşington’un haberi oluyor. Sonucu, memurlardan önce sefirden öğreniyorum.

Bağımsızlık Savaşı'ndan sonra, Lozan’da, asıl savaşım da bu uzmanlar konusunda oldu. Yoksa sınırlar zaten belli idi. Tazminat işini iki devlet aramızda çözerdik. Bütün savaşım, hükümetimize yapılmak istenen müdahale yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için büyük ödünlerde bulunmaya hazırdılar. Dayattık. Biz onların neden ısrar ettiklerini biliyorduk. Onlar da bizim neden inatla reddettiğimizi biliyorlardı.

Böyledir bu işler, peygamber edasıyla size dünyaları verir gibi yaparlar. İmzayı attınız mı, ertesi günü gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika ne de bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat, sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez.”

Türkiye’nin, Şubat 1948'de 705 bin dolar olan yabancı para varlığını, Mayıs 1950'de eksi(-) 12 milyon dolara; 1946'da 214 ton olan altın varlığını, 1949 sonunda 123 tona indiren, ülkenin dağarcığında yeterince altın ve yabancı para bulunmasına karşın, Amerika’dan borç alarak ülkeyi Amerikan güdümüne sokan İsmet İnönü’nün, bu yüz kızartıcı açıklamaları karşısında:

''Madem bunları biliyordunuz, öyleyse niçin Amerika ile antlaşmalar yaparken, Türkiye’ye, Amerikalı uzmanların dolmasına neden olacak anlaşmalar yaptınız?'' demek gerekiyor.

İsmet İnönü’nün bu sözleri, kendisinin Türkiye’yi içine düşürdüğü durumu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdiği gibi; onun bir Türkiye Cumhuriyeti kahramanı, Cumhurbaşkanı, Başbakanı olarak ne denli çaresiz olduğunu da ortaya koymaktaydı.

NOT: Bu yazıda  Sn. Cengiz ÖNAKINCI’nın ''Türkiye’nin Siyasi İntiharı Yeni- Osmanlı Tuzağı'' adlı kitabından  alıntılanmıştır.

Category: , , , , , , , ,

Ne Mutlu Türk'üm Diyene!:
Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak Dünya'ya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milleti'nin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.

16 yorum: